Zor öğrenen bir çocuksanız, veya davranışlarınızla sınıfa uyum göstermekte güçlük çekiyorsanız, ülkemizin birçok okulunda, işiniz zor. Dışlanabilirsiniz, yetersizlikleriniz yüzünüze vurulabilir, okulla zaten zor olan uyumunuz iyice bozulabilir. Bu durumu düzeltmek için anne-babanın üstüne düşenler olduğu kadar, eğitim "sistemi"nin de belli rolleri var. Buna rol değil de, yükümlülük diyebiliriz. Okullarla aileleri dertleriyle başbaşa bırakmaksızın, "sistem"in imkanlarını çoğaltmak, sınıfları küçültüp, öğretmenlere psikolojik danışmanlık desteğini arttırmak gibi bir çok basit önlemi içeren yükümlülükler... "Medeniyete giden yol"un, farklılıkların tanınması ve farklılıklara saygı gösterilmesinden geçtiği konusunda üç-aşağı beş yukarı “herkes” hemfikir. Teorik olarak, elbette... Farklılıklara saygının nasıl gösterileceği hususunda ise fikir ayrılıkları baş gösterebilir. Sözü uzatmayayım. Bir örnek üzerinden düşünelim.Gelişimleri ve davranışlarıyla diğer çocuklardan farklı olan çocukları düşünün. Öğrenmekte zorlanan, uygun koşullar sağlandığında öğrenebilen, diğer çocuklardan daha fazla ilgiye ihtiyaç duyan, bazı şeyleri kolaylıkla öğrenirken, bazı şeyleri neredeyse hiç öğrenemeyen bir çocuk. Farklı bir çocuksanız: Bu örneği somutlaştırayım. Çocuksunuz. Konuşmaya yaşıtlarınızdan geç başladınız. İnsanların alışık olduğu şekilde bir diyaloga girmekte zorlanıyorsunuz. Üstelik bunun pek farkında da değilsiniz. İlk başlarda pek umursadığınız da söylenemez. Durumunuzun bir tür otizm olduğu söylenmiş anne-babanıza. Ama inanılanın aksine, otizm bir zekâ geriliğinden ziyade iletişim ve karşılıklı ilişki kurma sorunu olduğu için yoğun insan ilişkisi gerektiren durumlar dışında durumu idare ediyorsunuz. Hatta bazıları, bu otizm değil, mahçup bir çocuk işte, diyebiliyorlar. Ama, teşhis tartışmaları sizi pek ilgilendirmiyor. Haklısınız, sadece zaman kaybı böylesi durumlarda. Okula başlama derdi: Kafanızı toplayıp, bir konuya vermek bazen çok zor olabiliyor. Okula başlatılıyorsunuz. Anne-babanız bir probleminiz olduğunu okula söyleyip söylememekte kararsız. Sınıfın içinde sıkılıp, kendinizi dışarı atıveriyorsunuz. Galiba bu hiperaktif diyorlar. Anne-babanız sevinsin mi, üzülsün mü, bilemiyor. Kimin ne dediği pek de umurunuzda değil. Sizi sınıfta tutabilmenin yollarını bilen de yok. Kendine güvenli, sınıfının her öğrencisine özenen bir öğretmeniniz varsa, elindeki kısıtlı olanaklarla sınıfı sizin için iyi bir öğrenme ortamı haline getirmeye çalışıyor. Ama, uzman desteksiz ne kadar yürütebilirse... Sınıftaki diğer aileler, sizin sınıf düzenini bozduğunuzu, dersle ilgilenmediğinizi söyleyerek çözümü okuldan uzaklaştırılmanızda görüyorlar. Sizin o sınıfta uygun değişikliklerle pekalâ devam edebileceğinizi kimse düşünmeyebiliyor. Eğer, daha da şanssızsanız, morali bozulmuş anne-babanız da pes ediyor. Sistem dışına düşüyorsunuz.
Anayasal haklar: Farklılık, anayasal hakkınız olan eğitimi almanıza engel olabiliyor. Farklılık, sizin neredeyse doğumunuzdan bu yana, çevre ile ilişkilerinizi etkiliyor. Özel bir eğitim almanız gerektiğini kendi anne-babanız bile uzun bir süre kabul etmeyip sizi olası imkânlardan yoksun bırakabiliyorlar. Teşhisiniz, otizm, gelişim bozukluğu, hiperaktivite, öğrenme bozukluğu, zekâ geriliği, vs vs. Önemli olan, sizin elinizde olmayan sebeplerle, hayatı anlamakta ve öğrenmekte zorlanmanız. Bu konuda bebekliğinizden bu yana size yol göstermekle yükümlü olanların ne yapacaklarını bazen şaşırmaları, bazen hiç bilemeyip sizi taşınmaz yükler altına sokmaları... Mutsuz olmanız. |
Yaya yollarının tekerlekli iskemle kullananlara göre düzenlenmesi, tekerlekli iskemle kullanmayanlar için de yol kalitesinin artmasını sağlamaz mı? Ya da, az sayıda çocuğun bulunduğu sınıflar, eğitimde bireysel özelliklerin hesaba katılması “hiçbir farklılığı olmayan”, “düz” çocuklar için de olumlu sonuçlar taşımaz mı?
Farklılıkların kendimizin hiç bir zaman ait olmayacağını sandığımız bir ötekiler grubuna bir tür hediye olduğunu düşünmeye eğilimliyiz. Oysa, “farklı”lar için yapılan her özel önlemin temel ilkesi, bir toplumun bütün üyelerini, hayattan alabileceklerini tam almak noktasında eşitlemeye yönelik: İhtiyaçları kadar almak, becerileri kadar vermek...